Bilimsel olarak doğru olmayan ayetler.
Ayet bel ile kaburga kemikleri arasından diyor tıp ise testislerden diyor.
“Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.” 86:5
“Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.” 86:6
“Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.” 86:7
Cennet tarif edilirken “eni, gökle yerin genişliği kadar”, “genişliği göklerle yer arası kadar” ifadeleri geçiyor. Yerden kastedilen Dünya gezegeni olduğuna göre, Dünya da diğer gök cisimlerinden biri olduğuna göre “gök ile yer kadar” demek anlamsız bir ifadedir. Hatta bu ifadeden yerin altta, uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır.
“Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” 3:133
“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete… 57:21
Yerin 2, dağların 4, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması ve yerin göklerden önce yaratılmış olması (Füssilet/9-10-11-12)
“De ki: ‘Siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor…’” 41:9
“O, dört gün içinde, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı…” 41:10
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. 41:11
“Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk…” 41:12
Nisa suresindeki miras paylaşımındaki matematik hatası şu şekildedir. Üç ayete göre kişi öldüğünde geriye sadece annesi kalırsa 1/3
(Nisa-11), eğer çocuk yoksa ve sadece koca kalırsa 1/2
(Nisa-12), ölenin çocuğu yoksa ve bir de kız kardeşi bulunursa 1/2
(Nisa-176) oranında pay alacaklardır. Hal böyle olunca da netice 1/3 + 1/2 + 1/2 = 8/6
çıkacak ve sonuç net olarak 1’i vermeyecektir.
Eski toplumlar, Dünya’nın da Güneş, Ay ve yıldızlar gibi bir gök cismi olduğunu bilmezlerdi. Yere göre Güneş’in hareket ettiğini sanır, doğuda bir yerden doğup batıda bir yerde battığını düşünürlerdi. Bazı filozoflar, asıl dönenin Güneş değil Dünya olduğunu keşfetmiş olsalar da, insanların çoğu bu bilgiden habersizdi. Kur’an’da anlatılan Zülkarneyn hikayesinde de güneşin dünyada bir çamur gözesine battığı yazılır.
“Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu…” 18:86
Ayetten Dünya’yı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır. Bu ayet, İslamcılar tarafından güneşin sanki okyanusta batıyormuş gibi görünmesi olarak açıklanmaya çalışılır. Öyle olsa, ayette “sanki” sözcüğü olurdu ama yoktur ve bazı mealciler bu sözcüğü parantez içinde ayete ekler.
Eski çağlarda kalp düşünme organı sanıldığı için ayetlerde duygular, düşünceler, inançlar kalpteymiş gibi anlatılmış. Osya kalp kan basıncını düzenleyen bir organdır.
“…müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” 2:97
“Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkardır.” 2:283
“Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız…” 18:28
“…senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.” 26:195
Rad-12-13 ayetlerinde gök gürültüsü, şimşek ve yıldırım Allah’ın insanları korkutma aracı olarak anlatılıyor. Bu bilimsel bir çelişkidir. Ayrıca Allah’ın paratonerden haberi yok muydu?
“O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.” 13:12
“Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Halbuki O, azabı çok şiddetli olandır.” 13:13
Zariyat-49 ayetine göre her canlı çift (erkekli dişili) yaratılmıştır oysa bakteriler, arkeler, virüsler bölünerek çoğalırlar, bazı bitkiler, şapkalı mantar, sölenter eşeysiz çoğalırlar.
“Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.” 51:49
Rahman-14 ayetine göre Allah insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yaratmıştır. “Canlılık” değil sadece “insan” sözcüğü kullanılması evrim teorisine terstir. İnsan çamurdan yaratılmamıştır. Halbuki benzer bir hayvanın DNA’sı üzerinde yapacağı değişiklikle insanı yaratması daha bilimsel olmaz mıydı?
“Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.” 55:14
Ölünün diriltilmesi bilim dışı sözde mucizedir.
“‘Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun’ dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.” 2:73
Denizin yarılması bilim dışı sözde mucizedir.
“Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış…” 2:50
“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” 54:1
Katır, erkek eşek (merkep) ile dişi atın (kısrak) çiftleşmesiyle meydana gelen ve çoğu kez kısır olan melez hayvandır fakat Nahl-8 ayetinde üçünün de ayrı ayrı yaratıldığı iddia edilir.
“Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır.” 16:8
“O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. “ 39:6
Sekiz çift hayvan az değil mi? Hangileri acaba? At, eşek, deve, koyun, keçi, öküz-inek, tavuk-horoz, hindi, ördek, tavşan, kuş, balık, kedi, köpek, balarısı… Aşağıdaki ayetlerde açıklanıyor hangileri olduğu:
“O, hayvanlardan sekiz eşi de yaratandır, koyundan iki, keçiden de iki.” 6:143
“Deveden bir çift sığırdan da…” 6:144
Mülk-5 ayetinde yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu yazar, bu bilim dışıdır.
“Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.” 67:5
Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları küçük sanılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın 30-40 misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor.
Savaşta Müslümanlara melek ordusuyla destek veriliyormuş. Melek ordusu bilim dışıdır. Kazanılan savaşta melekler yardım etmişken mağlup olunan savaşta yardımcı olmamışlar? Zafer meleklerden, yenilgi ise insanların hatasından. Diğer ileri zamanlarda da melek ordusuna ihtiyaç var fakat Allah umursamamış.
“Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.” 3:124
“Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder.” 3:125
“Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O (musibet), kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” 3:165
Yunus-5 ayetinde Ay’ın ışık kaynağı olduğu yazıyor fakat Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor.
“O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir.” 10:5
Kadir-3 ayetinde bir gecenin bin aydan (bir ömür) daha hayırlı olduğu yazar. Sadece bir gece bir insan ömründen nasıl daha hayırlı olabilir?
“Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır!” 97:3
Rahman-9, Rahmnan-22 ayetleri ile Furkan-53 ayetinde geçen iki denizin birbirine karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğu yazar. Denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22‘de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiği yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez.
Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat (aracılık) edebilir mi?
Şefaat: Öbür tarafta peygamberlerin ve kendilerine izin verilen kimselerin inançlı kişilerin bağışlanması için Allah katında istekte bulunmak.
Bazı ayetler edebilir derken bazıları edemez der.
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.” 2:48
“Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.” 2:123
“Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?” 82:18
“O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.” 82:19
“Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.” 19:8
“O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefaat edebilirler.” 43:86
“Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.” 6:51
Kötülük Allah’tan mı gelir kendinden mi?
“Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!” 4:78
“Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.” 4:79
Kur’an’da sadece Orta Doğu’ya özgü meyvelerden ve iklim özelliklerinden bahsedilmesi evrensel bir tanrı anlayışı ile çelişir.
Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlar cennete gidebilecek mi?
“Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir).” 2:62
“Şüphesiz inananlar (müslümanlar) ile Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlardan (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir.)” 5:69
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” 3:85
“Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!” 9:30
Enam-163‘e göre Muhammed. Araf-143‘e göre Musa. Ali İmran-67‘ye göre İbrahimdir (İbrahim tarih olarak Muhammed’den önce yaşadı).
“De ki: Şüphesiz, benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah aittir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.” 6:163
“Musa, tâyin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca: ‘Rabbim! Bana zatını göster, sana bakayım.’ dedi. Allah: ‘Beni asla göremezsin! Fakat şu dağa bak. Eğer o dağ yerinde durabilirse, o zaman sen de beni görebileceksin!’ dedi. Rabbi o dağa tecelli edince onu darmadağın etti. Musa da bayılıp düştü. Ayılınca; ‘Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim, ben iman edenlerin ilkiyim!’ dedi.” 7:143
“İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hristiyan. Fakat o, hanîf bir Müslümandı. O, müşriklerden de değildi.” 3:67
Aşağıdaki ayetlerde Kur’an’ı yazanın bir insan olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden Allah değil. Belli ki gaf yapmış, “De ki” ekini unutmuş.
“Şöyle ki Allahdan başkasına kul olmayın, ben size onun tarafından tebşir ve inzar için gönderilmiş bir Peygamberim” 11:2
“Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.” 42:10
“Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!” 9:30
“Allah ile beraber başka bir ilah edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.” 51:51
“Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim.” 6:104
Enam-114’te Diyanet çevirisi fazladan (de) eklemiş, Arapçasında yok.
“Size Kitab’ı hak olarak indiren o iken ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de). Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde, sakın şüphecilerden olma.” 6:114
İblis Bakara-34′e göre melek, Kehf-50′ye göre ise cindir.
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler…” 2:34
“Hani biz meleklere, ‘Adem için saygı ile eğilin’ demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi…” 18:50
Enfal-65’te Müslümanlar 10 katı sayıda düşmanı yenerken “Allah yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi” diyerek Enfal-66’da Allah 2 kat düşmanı yenebileceklerini söylüyor. Allah duruma göre fikir değiştiriyor.
“Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.” 8:65
“Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.” 8:66
Ahzab-56 ayetinde Allah’ın peygambere salat (dua, namaz) ettiği ifadesi büyük çelişkidir.
Bu ayetteki salat
‘ın namaz anlamına gelmediğini, destek anlamı taşıdığını öne sürenler de vardır. Bu da apaçık olduğu söylenen ayetler üzerinde bırakın sıradan insanları, İslam alimlerinin dahi anlaşamadığını gösterir.
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.” 33:56
Allahın kanunları, hükümleri değişebilir mi? Bazı ayetler değişebilir derken bazıları değişmez der.
“Biz bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman…” 16:101
“Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz…” 2:106
“…Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır…” 22:52
“Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır…” 13:39
“…Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın.” 35:43
“Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” 48:23
Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla dolu olmasına rağmen apaçık ve anlaşılır olduğunu söyleyen ayetler vardır. Bu bir çelişkidir. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.
“Apaçık Arapça bir dille.” 26:195
“Apaçık kitaba yemin olsun ki” 43:2
“İyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” 43:3
“Ve eğer Biz onu yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık diyeceklerdi ki: ‘Ayetleri genişçe açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil (öyle) mi?’ De ki: “O iman edenler için bir rehber ve şifadır, iman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara karşı körlüktür. Onlara uzak bir yerden haykırılır.” 41:44
“(Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.” 44:58
Her şeyi yaratan Allah ganimete ihtiyaç duyuyor. Enfal-1’de “ganimetler Allah’ın ve peygamberindir” denirken, Enfal-41′de “ganimetlerin beşte biri Allah’ın ve peygamberindir” deniyor.
“(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: ‘Ganimetler, Allah’a ve Resulüne aittir. O halde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasulüne itaat edin.’” 8:1
“Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir…” 8:41
Bakara-285’te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; “İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık…” denir.
“İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir…” 2:253
“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: ‘Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz…’” 2:285
Kur’an şehirlerin anası ve çevresindekilere mi yoksa tüm alemlere mi indi? Enam-92’a göre şehirlerin anası ve çevresi Kalem-52’ye göre alemler.
“İşte bu, önündekileri doğrulayıcı ve şehirlerin anası ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır…” 6:92
“Halbuki o (Kur’an) bütün akıllı alemler için bir öğüttür.” 68:52
Allah’ın her şeyi bildiğini söyleyen bir sürü ayet olmasına rağmen Sebe-40’ta kimin neye taptığını meleklere soruyor.
“Onların hepsini toplayacağı gün, Allah meleklere, ‘Bunlar mı size tapıyorlardı?’ diye sorar.” 34:40
Kur’an Allah’ın yeminleri ile doludur.Her şeyi yaratan Allah’ın insan gibi yemin etmesi bir çelişkidir.
Enam-108′de farklı inançdakilere sövmeyin denirken;
“Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler.” 6/108
2:171, 7:179, 25:44, 9:28, 2:65, 5:60, 62:5, 7:176 ayetlerinde farklı inançdakilere hayvan, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun denilerek sövülmüştür. Bu bir çelişkidir.
Yunus-62 ayetinde Allah’ın velileri olduğu yazar.
“Gözünüzü açın! Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar.” 10:62
Bazı mealciler durumu kurtarmak için velinin çoğulu olan evliya
sözcüğünü dostlar
olarak çevirir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade eder.
İsra-111 ayetinde ise Allah’ın veliye ihtiyacı olmadığı yazar. Bu bir çelişkidir.
“‘Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir veliye ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur’ de ve O’nu tekbir ile yücelt.” 17:111
“De ki; O Allah bir tektir.” 112:1
“Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız?” 37:125
Yaratanların en iyisi Allah’sa diğer yaratanlar kim?
112/2 ayetinde Allah “hiç bir şeye muhtaç değildir” denirken Muhammed-7 ayetinde “Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder” denmektedir. Bu bir çelişkidir.
“Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir)” 112:2
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” 47:7
“De ki: ‘Siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor…’” 41:9
“O, dört gün içinde, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı…” 41:10
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. 41:11
“Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk…” 41:12
“Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık…” 6:146
Kur’an’da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, Müslümanı, Budisti vardır.
Zümer-10 ayetine bakalım
“De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’” 39:10
Ayet, “De ki ey inanan kullarım” ile başlıyor. Muhammed, inananlara “kullarım” diye sesleniyor. Bazı meal tahrifatçıları bu hatayı kamufle edebilmek için mealin başın “Bizim adımıza de ki” ya da “tarafımdan söyle” gibi ilaveler yapmışlar. Halbuki Arapçasında bunlar yok. Bazıları da “Kullarım” değil, “kullar” olarak çevirmiş. Eğer Kur’an’ı Allah gönderseydi ayette Allah’ın “de ki” demeyip doğrudan kendisinin söylemesi gerekirdi. Ya da “İnanan kullarıma de ki” şeklinde olmalıydı.
Aynı ifadeyi Zümer-53′de de görmekteyiz:
De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” 39:53
Gaşiye-6 ayetinde cehhennemde sadece dikenli bitki yeneceğini söylenirken Duhan-43 ayetinde Zakkum ağacı (dikensiz) yeneceğini söyler. Bu bir çelişkidir.
“Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.” 88:6
“Doğrusu (cehennemde) günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.” 44:42, 44:43, 44:44
Enfal-41 ayetinde savaş ganimetinin beşte biri Allah ve Peygamber’e verilecek diyor. Allah bir tanrı olduğuna göre kendi yarattığı maddi varlıklara ihtiyaç duymaz. Ayrıca Peygamber öldükten sonra ayet geçersiz olacağı için tanrının bunu belirtmesi mantıksız.
“…ganimetin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına…” 8:41
Meryem-41 ayetinde Allah Muhammed’ten ayet yazmasını istiyor oysa ayetler Allah’ın sözüdür. Bu bir mantık hatası.
“Kitapta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.” 19:41
Kur’an, İncil ve Tevrat’ın karşılaştırması
“Namaskar” (नमस्कार) terimi, Hintçe ve Sanskrit dahil olmak üzere çeşitli Hint dillerinde kullanılan bir selamlamadır. İki kelimenin birleşimidir: “Namaḥ” (नमः) ve “kāraḥ” (कारः). “Namaḥ” kelimesi, “eğilmek” veya “saygı göstermek” anlamına gelen Sanskritçe “Nam” (नम्) kökünden türemiştir. Saygı, hürmet ve teslimiyet eylemini ifade eder. “-kāraḥ” eki bir eylemi veya yapma eylemini belirtir.
Bu nedenle, “Namaskar” eğilme, saygı gösterme ve hürmet gösterme eylemi veya hareketi olarak anlaşılabilir. Birini selamlamanın, iyi niyeti ifade etmenin ve hürmet göstermenin resmi ve kibar bir yoludur. Namaskar, Hint kültüründe ve geleneklerinde derin köklere sahiptir ve çeşitli sosyal, dini ve manevi bağlamlarda kullanılır. Alçakgönüllülük, birlik ve tüm varlıkların birbirine bağlılığını kabul etme değerlerini bünyesinde barındırır.
Yoga’da Surya Namaskar, Güneş tanrısı olan Surya’ya farklı duruşlarla yay şeklinde selamlama veya dua etme anlamını taşımaktadır. Chandra Namaskar yani Ay’ı Selamlama gibi farklı çeşitleri de vardır.
Surya Namaskar, Hinduizm inancındaki yoga içerisindeki asanalar yani fiziksel duruşlarla alakalı bir tapınım veya ibadettir. Düşünce, nefes kontrolü ve fiziksel duruş eşliğinde tanrıya, aydınlığa ya da kurtuluşa ulaşmak için bu duruşlar sırasında mantralar ya da dualar tekrarlanarak söylenmektedir. Surya Namaskar ilk olarak MÖ 1500-1200 yıllarında yazılmış olan Hindu kutsal metinleri arasında bulanan Rig-Veda’da geçmektedir. Bu tarihlerde Güneş Tanrısı olan Surya’ya farklı duruşlarla yay şeklinde selamlama veya dua etme anlamını taşımaktadır. Bu dönemlerde ve devam eden Hinduizm dönemlerinde; MÖ 800-400’lerde Upanişad yazıtlarında, MÖ 500-300’lerde Bhagavad-Gita metinlerinde, MÖ 300-200’lerde Patanjali’nın Yoga Sutra’ları adlı eserinde yoga külliyatı çerçevesinde çeşitli ahlaki değerler, mantralar-dualar, düşünme teknikleri – meditasyon, nefes kontrolleri, fiziksel duruşlar ve hareketler kapsamlıca ve fazlaca anlatılmaktadır. Yüzlerce fiziksel duruş (asana) Hindu kutsal metinlerinde tespit edilmiştir.
Surya Namaskar ibadetinde 7 farklı duruş pozisyonu vardır; Toplamda 5’i ikişer kere, 2’si birer kere olmak üzere 12 hareket yapılır. Bu hareketlerin yapıldığı sırada şu mantralar tekrarlanarak söylenmektedir;
Hinduizm külliyatı inançlarında Güneş’e karşı durularak, günde bir kere veya günün belirli bölümlerinde yapılmak suretiyle, farklı duruşlar sırasında tekrarlanan mantralar veya dualar eşliğinde Surya Namaskar ibadeti, eski tarihlerden günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Günümüz namaz ibadetinin kökenleri Hinduizm inançlarına dayanmakta olup Hindu inançlarıyla etkileşime girmiş olması muhtemel gözükmektedir.
Nitekim;
• İslam’dan önce Hindu İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü yerler arasında Arabistan’ın da olması ve oluşacak inanç etkileşimleri.
• İran’ın Farsça dili ile Hindistan’ın Sanskrit dili, Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alan dillerdendir ve birbiriyle etkileşim halinde olmuşlardır. İran ya da Perslerin, Hindistan ve inançlarıyla etkileşim halinde iç içe olması, İran’ın Farsça dilindeki birçok kelimenin Hint dili olan Sanskritçe’den gelmesi, İran bünyesinde ~MÖ 850 ve MS 650 yıllarında Persler, Medler, Ahamenişler ve Sasaniler gibi etkili olmuş İran halkları veya imparatorlukları, Arabistan’a yakın olduklarından Araplarla inanç etkileşimine girmiş olduğunu göstermektedir.
• Hinduizm ve özellikle Budizm öğrencilerinin Arabistan dâhil olmak üzere Asya’nın çoğu yerine dinsel inançlarını yaydıkları bilinmektedir.
• Muhammed’in ticaret ile uğraşması, ticaret yapmak için Suriye, Yemen, Arabistan Yarımadası ve yukarısına yaptığı seyahetler sırasında farklı inançlarla tanışmasını ve çeşitli kültürleri öğrenmesini bilmekteyiz.
• ~MÖ 500 ve MS 1100 tarihlerindeki “Baharat Yolu” ve ~MÖ 200 ve MS 1400 tarihlerindeki “İpek Yolu” güzergâhı üzerinde Hindistan ve Arabistan’ın da bulunması sonucunda buradaki toplumlar ticaret, kültür ve din gibi alışverişler yapmışlardır.
İşte bu sebeplerden dolayı, Hinduizm ile İslam’ın birtakım temel özelliklerinin birbirine benzediğini görürüz örneğin;
• Kabe etrafında dönme ritüelinin ters yöne olacak şekilde Hinduizm’de de olması (Tapınak etrafında)
• İslam’daki Kabe tapınağının, Hinduizm’deki Garbha ve Kapilash tapınaklarına benzemesi
• İslam’daki Kabe’de bulunan siyah kutsal taş Hacer-ül Esved’in, Hinduizm’deki tapınaklarda bulunan Shiva Lingam veya Shangay Ashweta adlı siyah kutsal taşa benzemesi
• İslam’daki Namaz ibadetinin, Hinduizm’deki yoga içerisindeki Namaskar ibadetine benzediğini kaynaklar bize göstermektedir. Şu an Hindistan’a gitsek bunları bir bir görürüz.
İslam’daki bu 3 unsurun, Hinduizm’deki bu 3 unsurdan etkilendiği muhtemel gözükmektedir.
Tabii... Hayvanlar arasında güçlü veya önder olanın önünde başını yere eğme figürü, senin gücünü kabul ettim manasına gelmektedir. Homo sapiens’in (İlk İnsanların – 200 bin yıl önce) oluşumundan bu yana ve/veya tarıma geçiş (∼10 bin yıl önce) öncesinde ve sonrasında insanlar anne-babalarının önünde, grup liderine, krallara, firavunlara, hükümdarlara veya tanrılara saygı mahiyetinde alnını yere değdirerek eğilme olarak yapılan tavırlar tabii ki namazın gerçek kökenidir. Bununla beraber veya sonrasında İslam dininden önce, namaz benzeri Tanrılara dua etme Sümer-Babil-Mısır külliyatında da var olmakla birlikte, MÖ 1500’lerde Hinduizm’de Surya Namaskar olarak Güneş Tanrısı’na yapılan namaz benzeri ibadet, MÖ 300’lerde Sabiilerdeki kuzeye dönülüp günde 7 kere yapılan namaz benzeri ibadet namazın oluşumunda etkili olmuştur diyebiliriz. Bu sayılanlar arasında Hinduizm inançlarının namaza etkisi daha fazla gibi gözükmektedir.
Namazı bitirdiğinizde, Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘güvenliğe kavuşursanız’ namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. Nisa-103